Tükenmekte Olan Türlerin Dışkısı Diyabetik Ülserin Tedavisine Katkı Sağlayabilir

Bilim insanları, soyu tükenme tehlikesi altındaki türlerin dışkısının, diyabetik ayak ülserleriyle savaşmada yardımcı olabileceğine inanıyor.

Sheffield Üniversitesi’nden bilim insanları, Gine babunları, lemurlar ve Visaya domuzları gibi soyu tehlike altındaki bir dizi hayvanın dışkısının bu hastalığın tedavisinde potansiyel olarak kullanılabileceğini keşfetti.

Araştırmacılar, dışkı örneklerinde doğal olarak bulunan ve bakteriyofaj adı verilen virüslerin, ayak ülserine neden olan antibiyotiğe direnç geliştiren bakterileri yok edebileceğini buldu.

Daha fazla araştırma yapıldığında, doğal yollarla oluşturulan bakterilerin, diyabet hastalarının daha önce tedavi edilemeyen ayak ülserlerine uygulanan pansuman tedavilerine olası bir katkı sağlayabilir.

Araştırmacılar, bu tedavisi zor hastalığın yılda 7 bin amputasyona neden olduğunu ve potansiyel yeni tedavinin Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi’ne (NHS) yılda yaklaşık 1 milyar sterlin (yaklaşık 33 milyar TL) tasarruf sağlayabileceğini belirtti.

Sheffield Üniversitesi Moleküler Mikrobiyoloji Kürsüsü Başkanı olan Profesör Graham Stafford şunları belirtti:

Kötü kokularına rağmen, soyu tükenmekte olan türlerin dışkılarının, diğer türlü antibiyotiklere direnç geliştiren bulaşıcı bakterileri öldürmede kilit bir rol oynayabileceği ortaya çıktı.

Bugüne kadar, Gine babunları, zürafalar, lemur türleri, Visaka domuzları ve sevimli binturonglar gibi farklı hayvanlardan antibakteriyel virüsler elde etme başarısına ulaştık. Şimdi, bu virüsleri ayak parmağı, ayak veya bacak kaybı yaşayan hastalar için uygulanabilir tedavilere dönüştürme konusunda yoğun bir çalışma içerisindeyiz.

Dahası, bu tedavi yöntemi NHS’nin yıllık maliyetlerinde yaklaşık olarak 1 milyar sterlinlik bir azalmaya katkı sağlayabilir.

Profesör Stafford önderliğindeki grup, hastaları başarılı bir şekilde tedavi etmek için kullanılabilecek bir dizi bakteriyi izole etmek amacıyla Yorkshire Wildlife Park’taki (YWP) hayvanların dışkı örneklerini kullandı.

Bu çalışma, Birleşik Krallık Biyobilim Enstitüsü’nün antimikrobiyal direnç sorununa karşı daha kapsamlı bir şekilde mücadele etmek için yürüttüğü yeni antimikrobiyalleri bulma çabaları kapsamında gerçekleştirildi.

Profesör Stafford şunları ekledi:

Antibiyotik direnci ile mücadelede yeni tedaviler bulma çabalarımız bir süredir devam ediyor ve bu virüsü hayvanat bahçesi hayvanlarının dışkı örneklerinde aramak için ilk adımı atan biziz. Hayvanat bahçesindeki harika ekibin bizim için soğuk bir kutuda sakladığı dışkı örneklerini almaktan büyük bir heyecan duyuyoruz.

Soyu tükenmekte olan türlerin böylesine olumlu ve güçlü bir amaç için katkıda bulunması, son derece memnuniyet verici bir gelişme. Bu, nesli tehlikede olan hayvanları koruma çabalarına daha da büyük bir anlam kazandırıyor. Bu hayvanların içerdiği biyolojik çeşitlilik, potansiyel olarak bir dizi bulaşıcı hastalığın tedavisi için yeni yöntemler sunabilir ve bu alandaki mevcut potansiyelin yalnızca görünen bir kısmı olduğuna inanıyoruz.

Faj terapisi daha önce Birleşik Krallık’ta sepsis tedavisinde ve sınırlı sayıda diyabetik ayak enfeksiyonunda kullanılmıştı. Ancak araştırmacılar, ilk defa nesli tükenmekte olan türlerin dışkılarında doğal olarak bulunan fajın potansiyelini keşfetmek amacıyla bu yöntemi inceledi.

Diyabet hastalarının yaklaşık %25’inin ayak ülseri sorunu yaşadığı tahmin edilmekte ve diyabet hastalarının sayısı giderek artmaktadır. Yakın tarihli Birleşik Krallık Diyabet tarafından hazırlanan rapor, sadece İngiltere’de her hafta 60.000 ila 75.000 kişinin diyabet kaynaklı ayak ülseri (DFU) nedeniyle tedavi gördüğünü göstermektedir.

Sheffield Eğitim Hastaneleri NHS Vakfı’nda danışman mikrobiyolog olarak görev yapan Dr. Dave Partridge, şunları ifade etti:

Diyabetik ayak enfeksiyonlarının tedavisi genellikle zorlu bir süreç içerir ve hastaların ayak veya bacaklarının bir kısmını ameliyatla alma gerekliliği doğurabilir. Bu da hastaların yaşam kalitesi üzerinde ciddi bir etkiye yol açabilir.

Eğer bakteriyofaj tedavisi başarılı bir şekilde kanıtlanırsa, bu bize bu enfeksiyonları alternatif bir yaklaşımla tedavi etme, antibiyotik tedavilerinin süresini kısaltma ve potansiyel olarak ameliyat gereksinimini önleme fırsatı sunabilir.


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir